
Yaratıcı işler ve kendilerine özgü süreçleri günümüz verimlilik standartlarına uymayan ve AI ile aşılabilecek basit & gereksiz prosedürler olarak görülebiliyor. Görsel: @theunchartedlands
Tarih
2 Temmuz 2025
Yazar
Furkan S. Çulfa
Uzun zamandır iş hayatı ve dışında tasarımın hafife alındığına şahit oluyorum. Bu yazıda söz konusu kendi işim olduğu için objektif bir bakış açısı vaat etmem dürüst olmaz. Ancak konu sadece tasarım veya UX'ten de ibaret değil. Müzik, çizim, yazarlık, oyunlar, filmcilik ve zanaat alanları. Genel anlamda yaratıcı işler olarak değerlendirebiliriz. O yüzden kendi alanıma özgü jargondan kaçınmaya çalışacağım. Şimdi derdime geçelim.
"Çok Kolay" & "Helal Olsun"
Fiziksel, teknik veya sayısal birikim gerektiren alanlar harici emek görünmez ve sahte geliyor. Hızlı ve anlık çözüm sağlayan birinin işi "kolay" olarak nitelenirken genellikle o noktaya ulaşmak için sarf edilen binlerce saatlik ustalaşma es geçiliyor. Madalyonun klişe bu yüzünün zıttı ise görkemli, uzun süren ve en önemlisi gösterilen efor ise tersine takdir ve hayranlıkla karşılaşıyor. Burada bir çelişki var.
Birinden ya da iş ortamında maruz kalınan "kolay" etiketi insanın içinden motivasyonu söküp atıyor. Çünkü işinizi, emeğinizi, birikiminizi değersizleştiriyor. Öte yandan temelinde kıyaslama barındırdığı için yersiz bir efor rekabeti yaratıyor. Biri için işi kolay göstermesine dair övgüde bulunmak varken bu kabalığı anlamlandıramıyorum. Başta bahsettiğim yaratıcı alandan kişiler ürün süreçlerinin birer dişlisi olarak rol alıyor. Fakat dişli olmanın ötesinde işimiz gereği her gün baştan sona ürün ortaya koyuyor ve bunun üzerinden değerlendiriliyoruz.
Kolaylığın aksini "ispat etmemiz" gerektiğinde ise baştan sonra ihtişamlı bir ürün ortaya koyup bunu aşama aşama sergilememiz gerekiyor. Sürecin ve emeğin takdir görmesi elbette güzel. Ancak bu yaklaşım içerikten içeriğe karşılık buluyor. Gören için değerli bir özne, fikri olmadığı bir alan ve uzun bir süreç olacak ki "boş iş" veya basitleştirilerek ele almayıp etkilenebilsin. Çünkü bilirse veya ilgi duymadığı bir özne olursa sihrini kaybeder ve vakit kaybı olarak görülür.
Aradan Çıkarılması Gereken Pürüz
Geliştirme sürecinde tasarıma aradan çıkarılması gereken, pürüz ve önemsiz bir prosedür olarak görenler bile gerçekten özen ve heyecanla hazırlanan bir ürünü takdir edebiliyor. Bunu tam anlamıyla reddetmiyorum. Özellikle mevcut ekonomik sistemler maliyetten kısmayı gerektiriyor. MVP değerli bir pratik ancak birçok şirket söz konusu tasarımsa MVP yaklaşımını kaynakları olduğunda bile sürdürüyor. Yeterli imkanlara rağmen bu yaklaşımın sürdürülmesi ya müşteriye saygısızlık ya da yönetme kabiliyetindeki kısıttan kaynaklanabilir.
Tasarıma, deneyime önem verilmesine dair Linkedin paylaşımları binlerce beğeni alırken pratikte karşılık göremiyoruz. Sahte takdir veya değer iddiaları yerine zaman ve kaynak sağlayarak tutkuyla üretilen sonuçlara ulaşabiliriz. Yaratıcı alanlar dışında herkesin kendini sorgulaması gereken bir konu bana kalırsa.
AI ile Hallederiz
Günümüz dünyasında neredeyse her konu artık yapay zekaya maruz kalıyor. Hayatımıza giren AI ürünleri, karmaşık hesaplamalar veya tıp dünyasındaki teknik çözümlerinden ziyade yaratıcı yönüyle geniş kitlelere ulaşabildi. Arkalarındaki şirketler de pazarlamasını daha çok yaratıcı gücü üzerinden sağlıyor. Artık görsel üreten, müzik yapan, video oluşturan ve yazılım yapabilen araçlar her yerde. Bu; üretimin erişilebilir olması, demokratikleşmesini sağlaması ve yaratıcılar tarafından gatekeeping (Baskın bir kesimin belirli standartlar ile bir konu üzerinde bir kesimi tahakküm altına alması) uygulamasının önüne geçtiği şeklinde yorumlanabilir.
Ancak çalınan emeklerle beslenen modeller tekrar eden monoton yüklerden kurtulmamızı sağlamak yerine yaratıcılığı temel aldı. Besle kargayı oysun gözünü sözünün öznesi diyebiliriz. Ancak sorun şu ki kimse beslemeyi seçmemişti, sorulmadı bile.
Bu, hem yaratıcılığın basite indirgenmesini hem de pürüz olarak görülmesini besliyor. Tasarımcı ve müzisyenin "nazını çekmekten" veya "gereksiz" bir maddi yükümlülükle karşılaşmaktansa sonsuz sanatçı ile beslenip istenildiği kadar revizeye gıkını çıkarmayan AI daha cazip görünüyor. Bu yaklaşıma sahip kestimeci ve yaratıcılığı hafife alan yöneticinin işini çalışan profilleri ve şirket hedefleriyle beslenen bir modelin çok daha iyi şekilde yerine getirebilecek olması da cabası.
Yapay zekanın tamamen karşısında olduğumu söyleyemem. Hayalimizi denemek, taslak olarak bir yük alıcı olarak tabii yer bulabilir. Figma'da otomatik katman isimlendirme özelliği gibi şeyler. Teknolojinin hayat kolaylaştıran yönünü kullanmak ve güçlendirmek en başta bir UX tasarımcının işi. Ancak bu noktaya bedeli için adım atmadan tarih boyunca üretilen tüm eser ve işlerden beslenen araçların yaratıcı işlerin "kolay" algılanmasında rolü olduğunu da reddetmemeliyiz. Şimdilik AI meselesini başka yazılarda konuşmak için burada bırakıp video önereyim.
On - Off
Farklı metodolojilerle ürün geliştirme ve yönetim anlayışları mevcut. Fakat birçoğu zaman/çıktı veya değer açısıyla verimliliği ölçümlüyor. Bazıları neredeyse 100 yıllık olan bu sistemler, mikro ölçekte birçok sürece sahip günümüz yapılarında kalıp olarak karşılık bulamayabiliyor. Başarı hikayelerini süsleyen popüler sistemler yönetme becerisi ve planlamanın da bir bakıma kestirmesi bana kalırsa. UX ile kesişen çalışan deneyimi kavramını es geçmek demek. Sistemler çalışanların kültürü, konumu ve efor biçiminden bağımsız ele alınamaz. Köklü metodolojileri tanıyor, yönetsel açıdan ortak dillere sahip olmayı değerli buluyor olsam da kılavuzları olduğu gibi uygulamayı gerçek "verimliliği" sağlayacağını düşünmüyorum.
Bundan bahsetmemin sebebi yüce ve hatasız görülen bu sistemlerin özellikle yaratıcı alanları nasıl baltaladığına dikkat çekebilmek. Bir muhasebeci ile tasarımcı, yazılımcı ile İK, müzisyen ile teknisyen zaman gibi ortak ölçüt üzerinden değerlendirilirse anlamlı bir sonuç elde etmek ya da herkese uyumlu bir süreç oluşturmak mümkün olmayacaktır. Kimisi için erişilmesi mümkün bir hedef diğer alanlarda telaşa sebep olabilir. Tek bir eylem ölçütse her seferinde keşfetmekten başlayarak ürün geliştirip bazen bunu defalarca tekrar etmek zorunda olan yaratıcı alanlar doğal olarak dezavantajlı konumdadır.
Bu yüzden bir metot üzerinde hemfikir olduktan sonra bunu çalışan deneyimini iyileştirmek için düzenlemek ve geliştirmek de gerekmekte.
İz Bırakanlar
Van Gogh ve Michelangelo gibi isimler sonsuz eserler bırakırken, modern zamanda Braun markasıyla Dieter Rams ürünleriyle zamansız işler gerçekleştirebilmiştir. Birçok dişlinin sonucu Clair Obscur: Expedition 33 gibi bir oyun eseri veya Steve Jobs yönetiminde kültürel bir iz olan ilk iPhone doğru efor ve emeğin başarabileceklerinin ispatı.
Sanatçılar, eserler ve kimi zaman bizzat söz hakkımız olan ürünler iz bırakır. Takdir gösterdiklerimiz, hayranlık duyduklarımız arasında yer almak istiyorsak yaratıcılığa müsaade ve cüret etmeliyiz.
Saygı ve Değer
Yaratıcı alanlardaki birçok kişi kişisel ilgileri ve tutkularıyla alana atılıyor. Deniyor, tökezliyor, eleştiriliyor, öğreniyor ve ancak ustalaşabiliyor. Buna mecbur. Başı sonu belli bir kariyer patikası yerine risk alarak, maddi beklentileri birinci planda tutmayarak, sürekli kendini ispatlayarak bir noktaya ulaşabiliyor. Bu denli sürekli kendini kanıtlamaya ve girişimciliğe cesaret eden kişilerin daha fazla saygı ve teşvik hak ettiğine inanıyorum.
Öte yandan yaratıcı alanları fabrikasyon haline getirip sadece uç örnekler ve maddi vaatler üzerinden kürek satan eğitim setleri ve programları ise bir başka yazının konusu.
Özetle işi yaratıcı olsun ya da olmasın, emeği ne kadar anlayıp saygı gösterirsek ancak o şekilde birlikte kazanabilir ve iz bırakabiliriz. Okuduğunuz için teşekkürler.